10 Aralık 2008 Çarşamba

Ali Pasiner


Günümüzde, yerinde yeller esen ajanslardan biri de, 1980 yılında 1 milyon lira sermaye ile kurulan RTS... Tam adıyla RTS Campbell/Ewald Tanıtma Servisleri A.Ş. Adres: Teşvikiye Caddesi, Belveder Apartmanı, No:101/5.

En uzun süre "kaldığım" ajanslardandı RTS. Daha önce hiç karşılaşmadığım ama adını sık sık duyduğum Ali Pasiner'i orada çalışmaya başladıktan sonra tanıdım. 80'li yılların ortalarında. Banka-banker faciasının hemen ardından. RTS'nin Hisarbank tantanasına yetişememiştim yani. (Pasiner de benim gibi uzun yıllar boyunca Reklam Moran tozu yutmuştu. Sonradan öğrendim ki, eski Moran'lı olmam RTS'ye davet edilmemde önemli bir rol oynamıştı.)

Banka-banker harala-gürelesi atlatılmıştı ama RTS'de işler yine de yoğundu. Turyağ (bu isim de tarihe karıştı sayılır) ağırlıklı bir müşteri listesi vardı ajansın: Yayla Margarin, Tursil, Pril... Atari, Nordmende, Günaydın Pazarlama, Lada... Arada bir "abi" kuruluş Pars McCann'e destek amacıyla Pars'ın o yıllarda Kore Şehitleri Caddesi'nde bulunan mütevazı ofisinde soluğu aldığım da oluyordu.

Ali Pasiner'i anlatmaya nereden başlamam gerektiği hususunda kafam biraz karışık... Çünkü kendisi hem reklamcı, hem profesyonel balıkçı, hem de yazardı. Aynı zamanda bir entelektüeldi. (Levrek tariflerini unutmak ne mümkün!) Bir koltuğa birkaç karpuz sığdırmayı başarabilenlerdendi yani. Ancak en büyük özelliği, sakinliği ve hayatla barışıklığıydı sanırım. Onunla çalışırken, kendisini zaman zaman ve içten içe gereğinden bile yumuşak davranmakla "suçladığım" anlar oldu. Sonra fark ettim ki, istese de başka türlü davranamazdı. Çünkü su katılmamış bir deniz adamıydı!

"Genel müdürümüz" odasından hemen hemen hiç çıkmazdı. Kocaman masasında oturur, durmadan bir şeyler araştırır, notlar alırdı. (Arada bir, olta tutmaktan kuntlaşmış parmaklarıyla, kendisine gerçekten yakışan, gösterişli bıyıklarını burmayı da ihmal etmezdi.) En çok şarkılı-türkülü reklamlara karşıydı o sıralar. Ve sık sık yinelediği şu sözler -ki bunları Dünya Gazetesi'nin 1982 yılı "Reklamcılık" ekinde de dile getirmişti- onun bu konudaki görüşlerinin bir özeti gibiydi:

"Yaratıcı reklam malı sattıran reklam demektir. Bu, mesajı en basit, en kısa yoldan tüketiciye ileten reklamdır. Aslında Türkiye bu konuda bir hayli geri; çünkü yaratıcı reklam allanmış-pullanmış, şarkılı-türkülü reklam değildir. Bir mizah mecmuasının karikatüründe, reklamın tanıttığı mamülün yer alması ya da sokakta oynayan çocukların ağzında şarkı olarak mamülün sloganının dolaşması önemli değildir. Önemli olan mesajın tüketiciye o mamülün satın alınması için verilmesidir. İşte yaratıcılık buradadır."

Ali Pasiner'in reklam düşünmediği zamanlarda balık/deniz düşündüğü kesindi. Sanki daha o yıllardan itibaren, sonraları art arda yayınlayacağı balıkçılık kitaplarının altyapısını oluşturuyordu. Fırsat buldukça, özellikle ABD'deki bir takım kişi ve kurumlarla bu konudaki dirsek temasını aralıksız sürdürüyordu. Bir yandan da Milliyet'in pazar ekine her hafta bir balık türünü kapsamlı olarak tanıttığı yazılar, ansiklopedilere balıkçılıkla ilgili maddeler yazıyordu. 1986 yılında Tim Severin'in "Argo" isimli teknesiyle “Ulysses” gezisine de katılan Pasiner sadece Karadeniz, Marmara, Ege, Akdeniz’de değil, Atlantik ve Pasifik okyanuslarında, Kuzey Denizi, Meksika Körfezi ve Kızıl Deniz’de de avlanmıştı.

1939 yılında İstanbul'da doğan Pasiner 2003 yılı Nisan ayında kalbine yenik düştü ve yine İstanbul'da vefat etti. Teşvikiye Camisi'nden uğurladık onu (da)...


Ben, 30 yılı aşkın bir meslek yaşamından sonra reklamcılığa veda eden ve son yıllarını editörlük yaparak geçiren Ali Pasiner'i hep bir fotoğrafıyla hatırlayacağım: Çanakkale'ye "dalmaya" gittiklerinde, dostlarıyla birlikte vurdukları kocaman bir Akya'yı biraz da zorlanarak kucakladığı ve objektife "Bunu biz yakaladık, ne haber!" der gibi baktığı fotografıyla...

(Fotograflar: Bülent Şentay'ın arşivinden)

1 Comments:

Blogger Raşit Çavaş said...

Ali abimiz, engin balıkçılık bilgisiyle AnaBritannica'nın da yerli ve yabancı balık maddelerinin hem danışmanı hem de yazarıydı.

Bu arada, tanışıklığımızdan yararlanarak, o günlerde yurt dışındaki eğitiminden başarıyla dönen, bir dostumun oğlunu, görüşmesi için Reklamevi'ne yollamıştım. O genç arkadaş Ali Abimizle görüştükten sonra, orada yıllarca müşteri temsilciliği yapmış ve sonra da kendi ajansını bile kurmuştu...

12.12.2008 12:57  

Yorum Gönder

<< Home